Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, Michael Jackson “cancel” edilemez. Edilememiş. Geçen hafta Londra’nın kalbi Soho’daki Prince Edward Theater’ın balkon katından sahneyi izlerken bunu hissettim. Sağıma baktım soluma baktım tek gördüğüm büyülenmiş, oturdukları yerde dans edeni çığlıklar atan, elleri patlayıncaya kadar alkışlayan insanlardı. Çocuklar, yaşlılar, benim yaşımdaki yaşlılar, daha yaşlılar, biraz daha az yaşlılar, gençler, kadınlar, adamlar, aileler, çiftler, giyinip kuşanıp gelmiş West End kalburüstüleri, eşofmanları ve New Balance’larıyla bağıra çağıra konuşan Amerikalılar, ayda yılda bir kez ailecek müzikale tiyatroya geldiği her hâlinden belli, trene yetişme telaşında devamlı saatine bakan orta direk İngiliz aileler, kız grupları, geyler, siyahlar, Londralı ya da turist Uzakdoğulular, Londralı ya da turist Hintliler, her yanları piercing’li eski punk’lar… Çocuklar demiş miydim? Evet bir sürü çocuk. Sekiz yaş ve üstü tonlarca çocuk. Hepsi ama hepsi Michael Jackson’ı izlemek, şarkılarına eşlik etmek için burada. Salonda woke’çuluğun, cancel’cılığın izi bile yok. Bunları tarafsız bir gözlem olarak aktarıyorum.
2020’de sahnelenmek üzere hazırlanan, araya pandemi girince ertelenerek 2021’de Broadway’de açılışını yapan, önceki hafta West End prömiyeriyle Londra’da görücüye çıkan MJ The Musical bugüne kadar 180 milyon dolar hasılat yaptı. 1.1 milyon bilet sattı ve gördüğüm kadarıyla hiç gaz kesmeden devam etmekte.
Hikâye, 1992 yılında Dangerous Turnesi hazırlıkları sırasında geçiyor. Dansçılar ve müzisyenlerle hayatının en büyük şovuna hazırlanan Jackson’ın bu dönemde maddi manevi verdiği mücadeleye tanık oluyoruz. Ve tabii çocukluğundan başlayarak hayat hikâyesini hit şarkılar üzerinden izliyoruz. Baskıcı baba, ailesinin her daim kendisinden beklentileri, bir türlü özgür olamama önemli temalar. Aile kaderdir, lafını onun hayatında açıkça görebiliyoruz. Jackson’ın ayrıca siyah sanatçıları bir türlü pop star olarak kabul etmeyen müzik sektöründe açtığı yola da tanık oluyoruz. O yoldan çok insan geçecek daha sonra.
Grup çok düzgün. Dansçılar harika. Michael’ın çocukluğunu, ergenliğini ve yetişkinliğini canlandıran oyuncular inanılmaz başarılı. Broadway’de şovu sırtlayan yetişkin Michael, oyuncu Myles Frost, bu rolüyle en iyi erkek müzikal oyuncusu Tony Ödülü’ne layık görüldü. Londra’da da başrolde. Bir Michael Jackson taklidi olmamış sesi ve danslarıyla âdeta Michael olmuş.
Şov “Beat It” ile açılıyor. “Thriller” olağanüstü. “Billie Jean” olağanüstü. “Wanna Be Starting Something”, “Don’t Stop Till You Get Enough” olağanüstü. Sahneler arası geçişler, dekorlar, ses mükemmele yakın. Tek ara verilen şov iki buçuk saat boyunca su gibi akıyor. Ancak odada bir fil var.
Oyunun geçtiği, Dangerous Turnesi’ne hazırlanılan dönemde Jackson hakkındaki taciz iddiaları henüz yoktu. 1993’te turne sırasında ortaya çıkan bu iddialar turneyi erkenden bitirmiş, Jackson’ı yıkmıştı. Bu turneyi çok önemseyen, sanatsal özgürlüğünün bir ifadesi olarak gören Jackson, hem manevi, hem de evi Neverland’i ipotek ettirdiğinden maddi olarak çöktü. Ölene kadar bir bakıma lanetli olarak yaşadı. Asla toparlanamadı ve cancel edilmesi için bütün dünya elinden geleni yaptı. Müzik platformlarında, radyolarda, televizyonlarda yasaklı oldu, aleyhinde bir sürü belgesel çekildi. Onun yerinde başka biri olsa bugün bırakın müzikali, adı dahi kalmazdı.
Gösteriye moral açıdan duruşuyla ilgili eleştiriler yapılabilir ve haklı da olabilir bu eleştiriler. Ama müzikal, bir eser olarak şahane. Michael’ın müziğinin insanlarda yarattığı etkinin de gördüğüm kadarıyla eşi benzeri hâlâ yok.
GÜNDEM
11 Kasım 2024SPOR
11 Kasım 2024GÜNDEM
11 Kasım 2024SPOR
11 Kasım 2024SPOR
11 Kasım 2024GÜNDEM
11 Kasım 2024GÜNDEM
11 Kasım 2024